İlk olarak 2019 yılının Aralık ayında Çin’in Wuhan kentinde ortaya çıkan ve son durum itibarı ile bütün dünyayı etkisi altına alan, Dünya Sağlık Örgütü tarafından da pandemiolarak nitelendirilen  koronavirüs salgını günlük hayatımızı ve sosyal yaşantımızı etkilerken aynı zamanda birçok sözleşmesel ilişkileri de olumsuz yönde etkilemektedir. Koronavirüs’ün önceden öngörülemeyecek olağanüstü bir durum olduğu kuşkusuzdur. Bu sebeple, dünya üzerindeki somut etkilerini de dikkate alırsak, olayın mutlak surette mücbir sebep kabul edilmesi gerekmektedir.

Mücbir sebep kavramı, iki tarafa borç yükleyen sözleşmelerde, başlangıçta mevcut olmayıp sözleşme akdedilmesinden sonra kontrol dışı olarak ortaya çıkan, maruz kalan tarafın sözleşme ile üstlendiği edimi ifa etmesini engelleyen, belirli bir süre devamı halinde taraflara sözleşmeyi fesih, askıya alma, tadil etme gibi hakları verebilecek durum olarak nitelendirilmektedir. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu başta olmak üzere Türkiye Cumhuriyeti mevzuatında açık bir mücbir sebep tanımı verilmemekte, hangi hallerin bu kapsamda değerlendirilebileceği hususunun düzenlenmesi içtihatlara ve doktrine bırakılmıştır. Bu bağlamda, doktrinde  “Sorumlu veya borçlunun faaliyet ve işletmesi dışında meydana gelen, genel bir davranış normunun veya borcun ihlâline mutlak ve kaçınılmaz bir şekilde yol açan, öngörülmesi ve karşı konulması mümkün olmayan olağanüstü bir olay” şeklindeki tanımın yanısıra  Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 2017/11-90 E. 2018/1259 K. Sayılı ve 27.06.2018 tarihli kararı şöyledir: Mücbir sebep, sorumlu veya borçlunun faaliyet ve işletmesi dışında meydana gelen, genel bir davranış normunun veya borcun ihlâline mutlak ve kaçınılmaz bir şekilde yol açan, öngörülmesi ve karşı konulması mümkün olmayan olağanüstü bir olaydır. Deprem, sel, yangın, salgın hastalık gibi doğal afetler mücbir sebep sayılır.”

Mücbir sebep olarak kabul edilebilecek bir olayın ortaya çıkması halinde, tarafların yükümlülükleri, sözleşmenin sona erdirilmesi, askıya alınması gibi durumlar olayın niteliğine göre de farklı sonuçlar göstermektedir. Sözleşmesel ilişkilerde; mücbir sebep halleri, şart ve sonuçları düzenlenmemiş olsa bile bu durumda şartlarını taşıdığı sürece bir olay mücbir sebep olarak değerlendirebilir ve taraflar, mücbir sebebin kendilerine tanıdığı haklardan faydalanabilirler.

İnsanlık tarihinde, tüm ülkelerin sınırlarının kapatıldığı, ticari hayatın durma noktasına geldiği ve sayısız ülkenin sokağa çıkma yasağı ilan ettiği böyle bir olağanüstü durum karşısında koronavirüs salgınının etkisine baktığımızda, küresel krize neden olabilecek nitelikteki çeşitli alan ve sektörlerde yarattığı olumsuz yansımalar, ticari anlaşmalar, çeşitli sözleşme tarafları ve edimlerin ifası yönünden oldukça önemli sonuçlar doğurmaktadır. Salgın sebebiyle bilhassa sözleşmeler hukuku bakımından ele alınması gereken çok sayıda somut olaylarla karşı karşıya kalınabilinmektedir. Bu olağanüstü durum sebebiyle sözleşme tarafları arasında ortaya çıkan çeşitli konular ve sorunların bazılarına örnek verecek olursak, “işçi –işveren,  kiracı- kiraya veren, satıcı-alıcı, yüklenici–iş sahibi, spor klüpleri-sporcular-sponsorluk, reklam anlaşmaları, yayıncı-spor klupleri- seyirciler, özel eğitim kurumları–öğrenciler-veliler-yurtlar-taşıma servisleri, oteller-otel kiraya verenleri-paket turlar-müşteriler, hastaneler- hastalar, genel olarak para alacaklısı – borçlusu” vs. Bu örnekler, tabiri caizse, buz dağının ancak görünen kısmını oluşturan ve ilk bakışta akla gelebilecek örneklerdir. Bunun dışında, çok sayıda benzer veya farklı örnek ile karşı karşıya gelme ihtimalimizin olduğunu; dahası, söz konusu salgın gibi küresel etki unsurlarının, belirli bir sektör, kişi veya bölgeye yönelmediğini; aksine kolektif bir bağlantı oluşturacak zincirleme bir etkiye sahip olduğunu belirtmek gerekir.

Koronavirüsün tüm dünyanın gündeminde olmakla beraber oldukça yeni bir mesele olması ve henüz buna ilişkin verilmiş bir yargı kararı olmaması nedeniyle mevcut durumda sözleşmesel ilişkilere etkisini öngörmek ve mücbir sebep olarak değerlendirmek açısından seyride önceki yargı kararlarına konu olan diğer salgın hastalıklardan farklı ilerlemektedir. Her ne kadar mevzuatta tanımlanmamış olsa bile mücbir sebep varlığının halinde sonuçları, “tam ifa imkânsızlığı, kısmi ifa imkansızlığı ve aşırı ifa güçlüğü olarak mevzuatta tanımlanmaktadır”.

Sözleşmelerde mücbir sebebe ilişkin hüküm bulunmaması durumunda ise Yargıtay’ın emsal kararlarına, genel hükümlere ve TMK madde 2 uyarınca dürüstlük kuralı ilkesine gidilebilmektedir. Bununla birlikte; mücbir sebep meydana gelmesi halinde, ilk olarak izlenecek yol öncelikle genel hükümler yerine taraflar arasında akdedilen bir sözleşmenin ve eğer mevcutsa söz konusu sözleşme içerisindeki mücbir sebep hükümlerinin varlığına ve içeriğine bakmak olacaktır.

Bu durumda olası ihtilaflarda taraflar arasındaki sözleşmenin mücbir sebep maddesinin yazılış şekli ile mücbir sebebe konu olayın özellikleri önem arz edecektir. Mücbir sebep hükmü mevcudiyeti halinde tarafların hükmün aşamalarına uygun şekilde hareket etmesi, durum tespiti, ihbar, mücbir sebep durumun devamı süresi boyunca edimi ifa etmeme, sözleşmeye uygun davranma, mücbir sebep teşkil eden durumun devamı için azami süre öngörülmüşse sürelere riayet etme, sözleşmenin feshini son çare olarak gözetme gibi yükümlülükleri mevcut olacaktır. Ayrıca salgın ya da bulaşıcı hastalık halinin sözleşmesel ilişkilerde mücbir sebep olarak sayılması, mücbir sebep iddiasında bulunan tarafı ispat yükünden de kurtarmaktadır. Diğer bir deyişle, salgın ya da bulaşıcı hastalığın bir mücbir sebep olup olmadığını ispat etmeye gerek kalmamakta olup sözleşmede sayılması, ayrı bir değerlendirmeye tabi tutulmaksızın doğrudan mücbir sebep olarak kabul edilebilecektirAynı zamanda belirtmek gerekir ki taraflar arasındaki sözleşme yükümlülüklerine herhangi bir etkisi bulunmayan mücbir sebep halinin de taraflar açısından bir mahiyeti olmayacaktır. Bir diğer ifadeyle, mücbir sebep sayılabilecek durum dolayısıyla hiçbir faaliyeti etkilenmemiş bir tacirin sözleşmeleri açısından mücbir sebep iddiasında bulunması kabul görmeyecektir.

Koronavirüs salgını ve salgın kapsamında alınan önlemler ticari hayatı kısıtlandırıcı veya engelleyici nitelikte olsa da, bu durumun sözleşme kapsamındaki her bir yükümlülüğe etkisi de önem teşkil etmektedir. Bu kapsamda koronavirüs salgınının belirli bir sözleşme nezdinde mücbir sebep olarak kabul edilip edilemeyeceğine ilişkin inceleme yaparken, yapılması gereken ilk olarak sözleşmeye uygulanacak hukukunda tespitidir. Hukukumuza baktığımızda mücbir sebep gibi taraflardan birinin edimini ifa etmesini imkânsız hale getiren bir durumun ortaya çıkması halinde Türk Borçlar Kanunu’nun 136. maddesinde yer alan sonraki ifa imkânsızlığına ilişkin hükümler uygulama alanı bulmaktadır. Söz konusu madde uyarınca, borcun ifası borçlunun sorumlu tutulamayacağı sebeplerle imkânsızlaşırsa borç sona erecektir. Bu durumda sözleşme ihlali söz konusu olmayacaktır. Salgının etkilerinin mücbir sebep oluşturacak boyutlara ulaşmadığı değerlendirildiği takdirde, TBK’nın 138. maddesi kapsamında mahkemeden uyarlama talep edilmesinin mümkün olup olmayacağının değerlendirilmesi de sözleşmesel ilişkilerin sağlıklı bir şekilde sürdürülmesi için başvurulabilecek seçeneklerden biri olabilmektedir.

Sonuç olarak,  koronavirüs salgını Dünya Sağlık Örgütü tarafından da “pandemi” ilan edilmiş küresel anlamda hızla yayılan ve henüz kontrol altına alınamayan bir durum olarak mücbir sebep teşkil etmekte olup, sözleşmesel ilişkilerde taraflar mücbir sebep ve ifa imkânsızlığı nedeniyle akdedilen sözleşmeyi tamamen veya kısmen feshetme hakkına ve ödenen paranın veya verilen malın iadesini isteme hakkına da sahip olmaktadır. Ancak koronavirüs salgınının objektif olarak birçok hukuk sistemi ve sözleşme nezdinde her ne kadar mücbir sebep olarak kabul edilebilme yeterliliği olsa da, bu konunun her bir sözleşme nezdinde somut olayın özellikleri dikkate alınarak incelenmesi oldukça önemlidir. Sözleşmesel ilişkilerde mücbir sebep ve salgın hastalıklara ilişkin hükmün bulunması halinde tarafların serbest iradeleri ile belirlemiş oldukları mücbir sebep hükümleri somut olaya göre devreye girebilecektir. Bu kapsamda uyuşmazlık oluşması durumunda mücbir sebep hükmüne dayanan taraf, virüsün tahmin edilemez bir unsur olarak ortaya çıktığını, ticari faaliyetlerinin yarattığı ifa zorluğunu, uğradığı ve uğrayacağı zararları deliller ile destekleyerek doğmuş veya doğacak olan zararı ispat edilmesi şartıyla sözleşmenin feshini talep edebilecektir. Önemle belirtmek gerekir ki; somut olaylar birbirinden farklılık göstermekte olup her bir sektörün de kendi iç dinamikleri bulunmasından dolayı, sözleşmesel ilişkilerde gerekli değerlendirme yapılmadan ve hukuki yardım alınmadan salt “mücbir sebep” haline dayanarak ifadan kaçınmak, hukuki itilaf çıkması halinde hak kaybı yaşamasına sebebiyet verebilecektir.

Av. BEGÜM GÜREL (LL.M.) & İpek MENGİLLİ (Hukuk Fakültesi Öğrencisi)

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Fill out this field
Fill out this field
Lütfen geçerli bir e-posta adresi girin.
You need to agree with the terms to proceed

Menü