I. Genel Bakış

Geçmişte de günümüzde de halen toplumda evlilik kadar önem arz eden boşanma, insanların hayatlarında tabiri caizse dönüm noktalarından birini temsil eder. Evlilikte bir birlik kurma aşaması kadar onu bozma hareketi de bazı sebep ve sonuçlar doğurmakta. Evlilik birliğinin sona erme nedenlerinden biri olan boşanma bozucu yenilik doğuran bir haktır. Ayrıca dava yoluna başvurulması gereken bu hak bir kişilik işlemi hakkıdır.

Boşanma yıllardır toplumumuzda var olmakla birlikte, 20. asrın başlarında hukukumuza İsviçre Medeni Kanunundaki boşanma sebepleri ve düzenlemeleri iktibas edildi. Burada, Katolik hukukundan süregelen ayrılık kurumuna da yer verilmiştir. Davacıya dilediği takdirde boşanma ya da ayrılık isteyebilme hakkı tanınmıştır. (TMK. 167)

Boşanma “belirli durumların oluşmasıyla ortaya çıkan, başvurulan” bir yol olduğu düşüncesi 20. Yüzyılın sonlarına doğru başta Almanya’nın etkisiyle değişmeye başlamıştır. Evlilik birliğinin sarsılması esasıyla hareket eden bir genel boşanma prensibi esas alınmıştır. Bu da özel sebeplerden ziyade bu şekilde boşanmaya yoğunluğu artırmıştır. İsviçre’de de meydana gelen nihai karar ile 2000 yılında geniş çaplı bir boşanma sebepleri düzenlemesine gidilmiştir. 1 Ocak 2002 yılındaki bizim Medeni Kanunumuzdaki düzenlemelerde özel sebeplerin geçerliliği, evlilik birliğinin sarsılmış olması, anlaşmalı boşanma ve fiili ayrılığa dayanan boşanma konuları ele alınmıştır. Ayrıca 1926 Medeni Kanun’u ile 1988 de değişikliğe uğratılan Medeni kanunun çerçevesi 2002 yılındaki değişikliklerde korunmuştur.

II. Özel ve Genel Boşanma Sebepleri

Genel boşanma sebepleri, kanunda net çizgilerle belirtilmeyip evlilik birliğinin sarsılması esas alınarak hâkimin olayları inceleyerek kanaat getirmesi üzerine kuruludur (TMK. 166/1,2). Özel boşanma sebepleri ise kanunda kesin bir şekilde belirtilip bu şartların gerçekleşmesi durumunda boşanma olabilir. Özel boşanma sebepleri olarak kanunda zina, hayata kasd, pek kötü veya onur kırıcı davranış, suç işleme ve haysiyetsiz hayat sürme, terk, akıl sağlığı ve boşanma davası reddi sonrası ortak hayat kurulamaması sebepleri şeklinde düzenlenmiştir.

III. Mutlak-Nisbi Boşanma Sebebi

Bu ayırımında temelinde yatan şart “çekilmezlik, beklenemezlik” şartıdır. Yani bir evliliğin boşanma aşamasında ileri sürülen boşanma sebebinin kanıtlanması sağlanmışsa ve herhangi bir beklenemezlik ya da ortak hayatın çekilememesi aranmıyorsa burada mutlak boşanmadan bahsederiz. Aksine kanıtlamaların yetersiz görülmesi ve beklenemezlik, çekilmezlik şartı aranırsa nisbi boşanma vardır. Bizde zina, terk, hayata kasd, pek kötü veya onur kırıcı davranış, anlaşmalı boşanma ve boşanma davası reddinden sonra üç yıl ortak hayat kurulamaması mutlak boşanma sebebidir. Suç işleme ve haysiyetsiz hayat sürme, akıl hastalığı ve evlilik birliğinin sarsılması gibi sebeplerde nisbi boşanma sebebi olarak düzenlenmiştir.

IV. Özel Boşanma Sebeplerinin Gerçekleşme Şartları

1. Zina (TMK 161)

Zina, evli bir kadın ya da erkeğin eşinden başka birisiyle kendi isteği dahilinde kurduğu cinsel ilişkidir. Günümüzde de boşanmanın sebepleri arasından en çok başvurulan kısımdır. Özel boşanma sebeplerinden ilki olan zina için kanunda eşlerden birinin zina etmesi halinde diğerinin boşanma davası açabileceğinden söz ediyor. Burada dikkat edilmesi gereken noktalar hak düşürücü süre ve aftır. Dava hakkı olan eş boşanma sebebini öğrenmesinden itibaren 6 ay ve zinanın üzerinde 5 yıl geçmesi halinde dava hakkını kaybetmektedir (TMK161/2). Zina fiilini gerçekleştiren eşini affeden eşin dava hakkı yoktur (TMK 161/son). Burada af yazılı ya da sözlü olabilir. Aynı zamanda zina nedeniyle açılan bir boşanma davasından vazgeçmekte af niteliğinde sayılmaktadır ve daha sonra aynı sebepten dava açmaya engel olur.

2. Hayata Kasd, Pek Kötü veya Onur Kırıcı Davranış (TMK 162)

Bir eş, eşi tarafından hayatına kastedilmesi, pek kötü ya da onur kırıcı davranışa maruz kalması durumunda boşanma davası açabilir (TMK 162/1). Burada hayata kasd bilinçli bir şekilde yapılmış olmalıdır ve eşlerden biri yaralı haldeyken yardım etmeden durulması da bu durum içindedir. Pek kötü davranış olarak eşlerden birine bedeni ya da manevi sıkıntılar çektirme, eziyet etme, dövme gibi fiiller girmektedir. Önceki medeni kanunda yer verilmeyen “onur kırıcı davranış” kısmı ise toplum içinde küçük düşürme, sövme gibi fiillerden bahsetmektedir. Şaka mahiyetinde söylenen sözler ise dava konusu olmamaktadır. Aynı zinada olduğu gibi bu sebepte de altı ay veya beş yıllık hak düşürücü süreler geçerlidir. Yine affeden tarafın dava hakkı olmamaktadır.

3. Suç İşleme ve Haysiyetsiz Hayat Sürme (TMK. 163)

Medeni kanunda yerini alan bir diğer boşanma sebebi ise eşlerden birisinin küçük düşürücü suç işlemesi ve haysiyetsiz hayat sürmesiyle birlikte yaşanması beklenemediği için diğer eşe her zaman boşanma davası açabilme hakkının tanınmasıdır. Eski medeni kanunda “terzil edici cürüm” olarak ifade edilen küçük düşürücü suç işlenmesi, toplumda insanı utandıran ve yüz kızartıcı olarak bilinen suçlardır. Örnek olarak: hırsızlık, cinsel saldırı, rüşvet gibi suçlar verilebilir. Suçların, küçük düşürücü ya da yüz kızartıcı olup olmadığı noktasında hâkimin takdir yetkisine başvurulmaktadır (TMK. 4). Haysiyetsiz hayat sürme hususu kişinin itibar, şeref ve namusuna karşıt bir yaşam sürdürmesi olarak ifade edilebilir. Bu durumlarda diğer eşten ortak hayatı devam ettiremeyecek olması (beklenemezlik) şartı aranır.

4. Terk (TMK. 164)

Eşlerden birinin evlilik ile doğan yükümlülüklerinin yapmamak maksadıyla ya da haklı bir sebebi olmadan ortak konutu terk ederse diğer eşe boşanma davası hakkı tanınmıştır. Tabi ki burada terkin ardından ihtar için en az dört ay, ihtarın üzerinden de iki ay geçmedikçe dava açılamaz (TMK. 164/1). Hâkim ya da noterin terk eden eşe ortak konuta dönmesi için verdiği ihtar üzerinden iki ay geçmedikçe diğer eş dava açamaz. Eski medeni kanunda sadece hâkime verilen ihtar yetkisi daha sonraki değişiklikle beraber notere de tanınmıştır. Terk’in kesintisiz altı ay sürmüş olması gerekmektedir. Eski medeni kanunda bu süre üç ay olarak belirlenmişti. Ayrıca eşlerden birinin haklı bir sebepsiz ortak konuttan terki veya ortak konuta dönüşü engellemesi de o eş için terk sayılmaktadır (TMK. 164/1).

5. Akıl Hastalığı (TMK.165)

Medeni kanunda eşlerden birinin akıl hastalığına sahip olması, bu durumun resmî raporla kanıtlanmış olması durumunda eğer ortak hayat diğer eş için çekilmez duruma geldiyse bu eş her zaman dava açabilir. Öncelikle akıl hastalığının ne zaman orta çıktığı önemlidir. Çünkü evlenmeden önce böyle bir durumun var olması evlilik akdinin mutlak butlanına yol açar ve diğer eş akıl hastalığı sebebi ile dava açamaz. Eski medeni kanunda akıl hastalığının üç seneden beri devam ediyor olması koşulu aranırdı. Ancak sonraki değişiklikle beraber bu süre kanunda yer verilmedi. Yani dava açmak isteyen eş her zaman dava açabilir. Herhangi bir hak düşürücü süre yoktur. Akıl hastalığının resmî sağlık kurulları tarafından rapor edilmesi gerekmektedir.

V. Genel Boşanma Sebeplerinin Gerçekleşme Şartları

1. Evlilik Birliğinin Sarsılması (TMK. 166)

Kanunda evlilik birliği devam edemeyecek derecede sarsılırsa eşlerden her birine boşanma davası hakkı tanınmıştır (TMK.166/1). Ancak bu noktada davacının ya da davalının kusurları önemli olan kısımdır. Davacının daha kusurlu ise davalı buna itiraz etme hakkına sahiptir. Bu itirazda herhangi bir hakkı kötüye kullanma tespit edilirse ve evliliğin devamında çocuk bakımından korunmaya değer bir yarar yoksa boşanmaya karar verilebilir (TMK. 166/2). Nisbi boşanma söz konusudur.

2. Boşanma Davası Reddinden Sonra Ortak Hayatın Kurulamaması (TMK. 166/4)

Öncelikle bu durumdan söz edebilmek için daha önceden bir boşanma davası açılmış ve reddedilmiş olmalıdır. Kanunda daha önceki boşanma sebeplerinden herhangi bir tanesi nedeniyle açılan davanın red kararının kesinleşmesinin üstünden üç yıl geçmesiyle boşanma davası açabilme hakkı tanınmıştır. Bu üç yıllık sürenin ardından sebebi her ne olursa olsun ortak hayatın kurulamaması sonucu doğmuşsa, evlilik birliğinin temelden sarsılmış olduğu gözetilerek boşanmaya hükmedilir.

VI. Anlaşmalı Boşanma

Boşanmak isteyen eşler kendi aralarında bir anlaşmaya vardılar ise bu halde anlaşmalı boşanma ortaya çıkacaktır. TMK. 166/3’ te bu durum için bazı hallerin birlikte gerçekleşme şartı aranmaktadır. Bunlardan ilki eşlerin evliliklerinin en az bir yıl sürmüş olması gerekliliğidir. Bu karar eşlerin birbirlerini tanıma ve fevri kararları gerçekleştirmemeleri için tanınan süredir. İkinci olarak ise dava açılmış olması yani yazılı olarak ifade edilmesi gerekliliğidir. Eşlerin birlikte başvurması ya da birinin açacağı davayı diğer eşin kabul etmesi gerekir. Böyle bir başvuru halinde evlilik birliğinin temelden sarsılmış olduğu değerlendirilmiştir. Üçüncü olarak hâkimin taraflardan bizzat dinlenmesi usulüyle iradelerin serbestçe açıklanmasına kanaat getirme şartı vardır. Ayriyeten boşanmanın yan sonuçları olarak mali sonuçları ve çocukların durumu hakkındaki sonuçlarda mutabık olunan kararı hâkim uygun bulur, eğer çocuk yararına başka bir durumu öngörürse değişiklik yapabilir. Tarafların bu değişikliği kabul etmesi şarttır.

Av. Begüm Gürel & Hukuk Fakültesi Öğrencisi Seyyid Talha BİRCAN

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Fill out this field
Fill out this field
Lütfen geçerli bir e-posta adresi girin.
You need to agree with the terms to proceed

Menü