Dolandırıcılık suçu, insanların hızlı ve kolay kazanma isteğinin artması, kimliklerini araştırmadan bazı kişilere güven duyulması, geniş kitlelere ulaşmada kolaylık sağlanması gibi sebeplerle en yaygın işlenen suçlardan birisi olmuştur. Ülkemizde de, çeşitli dönemlerde büyük kitlelere mağduriyet yaşatan dolandırıcılık sistemleri kurulmuştur. Bu durum özellikle ciddi sayılabilecek işlerde, karşı tarafa dair duyulan endişeleri arttırmış, bu tür işlere girişilmeden önce sıkı kontrol ve araştırma yapılmasını zorunlu hale getirmiştir.

Dolandırıcılık suçunun temel hali 5237 sayılı TCK’nın 157.maddesinde düzenlenmiştir. Bu maddeye göre; ‘Hileli davranışlarla bir kimseyi aldatıp, onun veya başkasının zararına olarak, kendisine veya başkasına bir yarar sağlayan kişiye bir yıldan beş yıla kadar hapis ve beş bin güne kadar adli para cezası verilir.’

Burada dikkat edilmesi gereken husus, hileli davranış deyiminden ne anlaşılması gerektiğidir. Hile, bir kimseyi hataya düşürmek suretiyle iradesi üzerinde etki alanı oluşturmak olarak tanımlanabilir. Bu halde mağdur iradesinde etki meydana getirilmeseydi rıza göstermeyeceği bir duruma, yanılma sonucunda rıza göstermektedir. 765 sayılı TCK döneminde, hilenin mutlaka belli bir ağırlık ve yoğunlukta olması öğretiye ve Yargıtay’a göre şart kabul edilmekteydi. Bu anlamda örneğin yalnızca yalan söylemek dolandırıcılık kapsamında değerlendirilmiyor, bu yalanın ustaca sergilenerek mağdurun doğruluğu araştırmasına olanak verilmemesi aranıyordu. 5237 sayılı TCK’da ise, hilenin belirli bir ağırlıkta olması gerektiğine dair bir ibare bulunmamaktadır. Bu durumdan hareketle öğretide bazı yazarlar belli ağırlığa ulaşmamış hilenin de mağduru aldattığı takdirde dolandırıcılık suçu kapsamında değerlendirilmesi gerektiğini savunmaktadır. Ancak Yargıtay Ceza Genel Kurulu bir kararında* hileli davranış deyiminden anlaşılması gerekenin açık olarak düzenlenmediği bu sebeple 765 sayılı kanun dönemindeki işleyişe göre hareket edilmesi gerektiğini belirtmiştir. Yine aynı şekilde Yargıtay Ceza Genel Kurulu diğer bir kararında da**hileli davranışın belli oranda ağır, yoğun ve ustaca olması gerektiğini belirterek, karşı tarafın aldanmasını yeterli görmemekte, hilenin aldatıcı nitelikte olmasını aramaktadır. Sonuç olarak Yargıtay, dolandırıcılık suçu için gerekli olan hilenin nitelikli hile kapsamında olması gerektiğini vurgulamaktadır.

Tartışılması gereken diğer bir husus ise, dolandırıcılık suçunun ihmali hareketle işlenip işlenemeyeceğidir. Bazı hallerde karşı tarafı bilgilendirme yükümlülüğü bulunan taraf, bu yükümlülüğünü yerine getirmemekte, sessiz kalmaktadır. Öğretide bazı yazarlar, bu hallerde de dolandırıcılık suçunun gerçekleşeceğini savunmaktadır. Ancak bir suçun ihmali olarak işlenebilmesi için mutlaka kanuni düzenlemeye ihtiyaç vardır. Örneğin kasten öldürme ve kasten yaralama suçlarının ihmali hareketle işlenebilmesi, özel bir düzenleme olması sebebiyle mümkündür. Dolandırıcılık suçu açısından ise, kanun koyucu bu tür bir düzenleme yapmamıştır. Dolayısıyla dolandırıcılık suçunun ihmali hareketle işlenmesi mümkün gözükmemektedir.

Bir eşyanın kısa süreliğine bir başkasına verilmesi, eşyayı veren tarafın eşya üzerinde gözetim ve denetiminin devam etmesi hallerinde ise Yargıtay ve öğreti arasında görüş ayrılığı bulunmaktadır. Yargıtay’a göre bu tür durumlarda zilyetlik devredilmiş sayılmayacağından dolandırıcılık suçu oluşmamakta ancak hırsızlık suçu oluşabilmektedir. Örneğin arkadaşının eşyasını hileli davranışlarla kısa süreliğine elde eden fakat bu sürede arkadaşının gözetiminde olan kişinin durumu Yargıtay’a göre hırsızlık suçu kapsamında değerlendirilmelidir. Her ne kadar hileli davranışlar mevcut olsa da, zilyetlik devredilmemiş ise dolandırıcılık suçu meydana gelmemektedir. Öğretiye göre ise kısa süreli de olsa, eşyanın hileli davranışlarla elde edilmiş olması halinde dolandırıcılık suçu meydana gelmektedir.

Dolandırıcılık suçuyla ilgili tartışılan hususlara ve Yargıtay’ın görüşüne değindikten sonra bu suçun ülkemizdeki durumunu değerlendirecek olursak;gerek bireysel gerekse örgüt şeklinde çalışarak, dolandırıcılık suçu gün geçtikçe daha büyük kitleleri mağdur bırakarak işlenmektedir. Son zamanlarda pek çok mağduriyet yaşatan olayların başında ise Çiftlik Bank gelmektedir. Çiftlik Bank, gerçek yaşam ile sanal yaşamın karması olan, oyun görünümünde fakat gerçek yaşama da tesiri bulunduğu söylenen bir düzenektir. Bu düzenekte insanlar, oyun üzerinden çiftlik hayvanı satın almakta, onların beslenmesi gibi ihtiyaçlarını karşılamakta, bunlar için de oyun üzerinden bir miktar para yatırmaktadır. Oyun kurucusunun vaadine göre, bu parayı yatıranlar yalnızca oyun içinde değil, gerçekte de hayvan sahibi olmaktadır. Oyunu oynayanlar, bir süre sonra kar elde etmekte ve kazandıkları parayı istedikleri zaman kullanabilmektedir. Çiftlik Bank’ın bazı mağdurları, ilk zamanlarda gerçekten para kazandıklarını fakat sonra büyük zararlara uğradıklarını belirtmişlerdir. Ayrıca çiftlikte, oyun üzerinde gösterildiği kadar çiftlik hayvanı olmadığı bu sebeple bazı kişilerin para yatırmasına rağmen yalnızca oyun üzerinde hayvan sahibi olduğu belirtilmiştir. Bir hayvancılık firması sahibi, Çiftlik Bank düzeneğinin veterinerinin, kendisinden hasta hayvan satın almak istediğini söylemiş, böylece oyunu oynayanların aldatılmış oldukları yönündeki düşünceleri kuvvetlenmiştir. Hasta hayvanların ucuza satın alınarak, çiftlikte yalnızca göstermelik olarak hayvan bulunması planlandığı iddia edilmiştir.

Görüldüğü üzere teknolojinin gelişmesiyle birlikte geniş kitlelere ulaşılmakta ve ustaca hazırlanmış sistemler kurulmaktadır. Belirtilenlerden hareketle Çiftlik Bank meselesinde de, Yargıtay’ın da benimsediği şekilde, belli ağırlıktaki hileli davranışlarla geniş kitleler aldatılmış, bu kitlelerin zararına olarak Çiftlik Bank kurucusu kendisine fayda sağlamıştır. Çeşitli haber kanallarında ve gazetelerde, toplanan paraların bir kısmının gerçekten oyuna para aktaranlara verildiği, bir kısmının Çiftlik Bank’a bağlı şirketlere sermaye olarak ayrıldığı, kalan kısmın ise akıbetinin bilinmediği belirtilmiştir. Çiftlik Bank kurucusu iddiaların ardından yurt dışına gitmiş ve Interpol listesine girmiştir. Böylece oyuna para aktarıp kazanç sağlayamayanların endişeleri de artmıştır. Bu şekilde gerçekleşen bir düzenekte, dolandırıcılık suçunun oluştuğunu söylemek mümkündür nitekim İnegöl Cumhuriyet Başsavcılığı nitelikli dolandırıcılık, suç örgütü kurma, yönetme ve üye olma suçlarından soruşturma başlatıldığını açıklamıştır.

Av. Begüm Gürel (LL.M.) & Hukuk Fakültesi Öğrencisi Elif TÖRE

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Fill out this field
Fill out this field
Lütfen geçerli bir e-posta adresi girin.
You need to agree with the terms to proceed

Menü