Manevi tazminat; hakaret, trafik kazası, basın yoluyla saldırı, kasten yaralama gibi kişilik hakları saldırıya uğrayan kişinin manevi bütünlüğünün sarsılması, bunun yanında elem, üzüntü duyması, yaşama gücünün, neşesinin azalması karşılığında, para olarak takdir edilen tazminat türüdür. Manevi tazminat bir ceza olmadığı gibi, lehine hükmedilen kişiyi zenginleştirme gibi bir amacı da yoktur. Manevi tazminatın bu ikisi arasında kendine özgü bir niteliği söz konusudur.

4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 24. Maddesi:

“Hukuka aykırı olarak kişilik hakkına saldırılan kimse, hâkimden, saldırıda bulunanlara karşı korunmasını isteyebilir.

Kişilik hakkı zedelenen kimsenin rızası, daha üstün nitelikte özel veya kamusal yarar ya da kanunun verdiği yetkinin kullanılması sebeplerinden biriyle haklı kılınmadıkça, kişilik haklarına yapılan her saldırı hukuka aykırıdır.” Şeklindedir.

4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 25. Maddesi:

“Davacı, hâkimden saldırı tehlikesinin önlenmesini, sürmekte olan saldırıya son verilmesini, sona ermiş olsa bile etkileri devam eden saldırının hukuka aykırılığının tespitini isteyebilir.

Davacı bunlarla birlikte, düzeltmenin veya kararın üçüncü kişilere bildirilmesi ya da yayımlanması isteminde de bulunabilir.

Davacının, maddî ve manevî tazminat istemleri ile hukuka aykırı saldırı dolayısıyla elde edilmiş olan kazancın vekâletsiz iş görme hükümlerine göre kendisine verilmesine ilişkin istemde bulunma hakkı saklıdır.” Şeklindedir.

Görüldüğü üzere; kişilik haklarının ihlali halinde kişi, MK. 24 gereği, mahkemeden saldırıda bulunanlara karşı koruma isteyebilecektir.

Hukuka uygunluk sebebinin bulunmadığı her durumda ise, saldırı hukuka aykırı kabul edilecek ve kişi, M.K. 25’de kendisine tanınan dava yollarıyla hukuki korunma imkânlarından yararlanabilecektir.

Tam da bu noktada önemle belirtmek isteriz ki; kişilik hakları saldırıya uğrayan kişi lehine sadece manevi tazminata hükmedilmesi, bazı durumlarda manevi tatmin açısından yeterli olmayabilir.

Kişilik hakkı zarara uğrayan kişinin, toplum nezdinde itibar sahibi, tanınmış bir kimse olduğu düşünüldüğü takdirde; bu kişi lehine sadece manevi tazminatın hükmedilmesi, ne yazık ki o kişinin yaşamış olduğu üzüntü ve elemi ortadan kaldıramayacaktır.

Bunun nedeni ise; bu kişi hakkında yapılan yanlış haberler neticesinde bu kişinin toplum nezdinde küçük düşmesi ve bunun sonucu olarak da toplumun bu kişi hakkındaki düşüncelerinin değişebilme ihtimalinin varlığıdır. Malum olunduğu üzere; tanınmış bir kimse hakkında yapılan asılsız haberlerden ve iftiralardan toplumun etkilenebilme olasılığı yüksektir.

Özellikle medya araçları yoluyla yapılan açıklamalar, geniş kitlelere hitap etmekte ve inandırıcılıkları açısından insanlar üzerinde daha güçlü etki yapmaktadır. Böylece kişi, yüz yüze yapılan ihlallere oranla daha fazla zarar görmektedir.

Anılan ihlaller, özel hayat çevresine giren olayların öğrenilmesi, başkalarına anlatılması ve hayatından bahsedilen kişi hakkında bazen bir değer hükmünü içeren beyanlarda bulunulması şeklinde olacaktır.

Kaldı ki, sadece tanınmış kişiler için değil, manevi bütünlüğü sarsılan kişinin sıradan bir birey olması halinde dahi, sadece manevi tazminatın yeterli olamayacağı durumlar söz konusu olabilmektedir. Kişilik hakları zarar gören bir ferdin, manevi tazminat karşılığı olarak alacağı bir miktar para ile üzüntü ve elemininin ortadan kaldırılması, her durumda mümkün değildir. İşte bu durumlarda kanun, kişilerin haklarını korumak için zarar verene karşı manevi tazminatın yanında özür, kınama ve tekzip metni yayımlanmasını da mümkün kılmıştır.

6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunun “Haksız Fiillerden Doğan Borç İlişkileri” kısmında yer alan “3. Kişilik hakkının zedelenmesi” başlıklı 58. Maddesi:

MADDE 58- “Kişilik hakkının zedelenmesinden zarar gören, uğradığı manevi zarara karşılık manevi tazminat adı altında bir miktar para ödenmesini isteyebilir.

Hâkim, bu tazminatın ödenmesi yerine, diğer bir giderim biçimi kararlaştırabilir veya bu tazminata ekleyebilir; özellikle saldırıyı kınayan bir karar verebilir ve bu kararın yayımlanmasına hükmedebilir.”Hükmüne havidir.

Kişinin haklarına medya aracılığıyla, yani gazete, dergi, internet veya radyo televizyon yoluyla saldırılması halinde; kanun, hakları ihlal edilen kişilere cevap ve düzeltmede bulunabilme ve bunu aynı medya araçları yoluyla duyurabilme imkânı vermektedir. Burada hakları ihlal edilen kimse, aynı izleyici-dinleyici-okuyucu kitlesine, ilgili içeriğin, yani söz gelimi haberin kendisi açısından esasını açıklamakta ve bu yayın içeriğinin neden doğru olmadığını anlatabilmektedir. Buna cevap, düzeltme veya tekzip metni denilmektedir.

Ezcümle, kişilik hakları zarar gören kimse, tekzip metni yayınlattığı takdirde dahi, üzüntü ve eleminin geçmeyeceği durumlarda ise; bu kişi manevi tazminat talep edebileceği gibi, buna ek olarak veya manevi tazminat yerine, bu haber hakkında tekzip metni yayınlanmasını da talep edebilir. Kanun koyucu bahse konu bu düzenleme ile kişilik hakları zedelenen kişinin, yaşamış olduğu hukuka aykırı eylem nedeniyle duymuş olduğu elem, üzüntü ve yaşam gücünün azaltılması sonucu oluşan zararın tam anlamıyla giderilmesini amaçlamıştır.

Konu ile alakalı olarak emsal Yargıtay kararları ise aşağıda yer almaktadır:

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 2005/227 Esas, 2005/243 Karar Sayılı, 06.04.2005 Tarihli İlamında ve yine Yargıtay 4. Hukuk Dairesi’nin 2015/6784 Esas, 2015/8465 Karar Sayılı, 24.06.2015 Tarihli İlamında açıkça:

“818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 49. (6098 sayılı TBK.m.58) maddesinde hâkimin tazminatın ödenmesi yerine diğer bir yaptırıma veya ilave bir yaptırımı öngören bir karar verebileceği gibi, saldırıyı kınayan bir hüküm de kurabileceği öngörülmüştür.” İfadeleri yer almaktadır.

Keza yine, Yargıtay 4. Hukuk Dairesi’nin 2004/16307 Esas, 2005/12787 Karar sayılı ve 28.12.2005 tarihli ilamında da;

“…davacı, davalının hukuka aykırı olarak yaptığı yayın nedeniyle kişilik haklarının saldırıya uğradığını ileri sürmek suretiyle manevi tazminata ve karar özetinin de yayınına karar verilmesini istemiştir. Mahkemece istem kısmen kabul edilmiştir. Borçlar Kanunu’nun 49. Maddesinde (Yeni Borçlar Kanunu 58.maddesinde) hâkimin tazminatın ödenmesi yerine diğer bir yaptırıma veya ilave bir yaptırımı öngören bir karar verebileceği gibi, saldırıyı kınayan bir hüküm de kurabileceği öngörülmüştür. Medeni Kanun’un 4. maddesinde ise yasanın takdir hakkı tanıdığı durumlarda hâkimin somut olaydaki olguları gözeterek hak ve adalete göre karar vereceği düzenlenmiştir.” şeklindeki aynı ifadelere yer verilmiştir.

Yine, Yargıtay 4. Hukuk Dairesi’nin 2015/13053 Esas, 2017/4778 Karar sayılı ve 19.09.2017 tarihli ilamında da;

“Türk Borçlar Kanunu’nun 58. Maddesinde hâkim manevi tazminatın ödenmesi yerine diğer bir giderim biçimi kararlaştırabilir veya bu tazminata ekleyebilir; özellikle saldırıyı kınayan bir karar verebilir ve bu kararın yayımlanmasına hükmedebilir. Medeni Kanun’un 4. Maddesinde ise; kanunun takdir hakkı tanıdığı durumlarda hâkimin somut olaydaki olguları gözeterek hak ve adalete göre karar vereceği düzenlenmiştir.” şeklindedir.

Yargıtay 4. Hukuk Dairesi’nin 2014/4393 Esas, 2015/182 Karar Sayılı, 14.01.2015 tarihli ilamında ve yine Yargıtay 4. Hukuk Dairesi’nin 2015/3224 Esas, 2015/5412 Karar sayılı, 30.04.2015 tarihli ilamında ise özetle;

“Zararın tazmin yöntemleri arasında manevi tazminatın yanı sıra, “haksız saldırının kınanması” veya “kınama kararıyla birlikte bu kararın basın yoluyla ilan edilmesi” yöntemlerine başvurulabileceğini, ancak bu yöntemlerin sınırlı olmadığını ve hâkimin takdirine bırakıldığını, bu bağlamda, “özür beyanının”, “isnadın geri alınması” vb. bir tazmin şeklinin benimsenmesinin de düşünülebileceği” İfade edilmiştir.

Görüldüğü üzere; basın yoluyla kişilik hakları ihlal edilen kişinin, kişilik hakkı ihlalinin, sadece tazminatla (maddi bir değerle) giderilebilmesinin mümkün olmadığı hallerde, hâkim tazminatın yanında ek bir yaptırıma da hükmedebilir.

Yani kural; acı ve üzüntünün davacıya bir miktar para verilmek suretiyle azaltılması olmakla birlikte, hâkim parayla birlikte, saldırıyı kınayan bir karar da verebilir. Burada tazminat veya ikame yaptırımlar açısından “seçimlik bir hak” söz konusu değildir. Esas olan şahsın manevi dünyasında gördüğü zararın giderilmesidir. 

Hâkim tazminatın miktarını tayin ederken, tarafların sıfatını, işgal ettikleri makamı ve diğer sosyal ve ekonomik durumlarını da elbette dikkate alacaktır. Ayrıca medya yoluyla yapılan kişilik hakkı ihlallerinde ihlalin meydana geldiği kaynak da önem taşımaktadır.

Sonuç olarak; kişilik hakları saldırıya uğrayan kişi, bu ihlal nedeniyle manevi tazminat istemine ek olarak kanunda yer alan diğer ilave yaptırımların da uygulanmasını talep edebilmesinde hiçbir hukuki engel yoktur.

Av. Begüm GÜREL (L.L.M)

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Fill out this field
Fill out this field
Lütfen geçerli bir e-posta adresi girin.
You need to agree with the terms to proceed

Menü