Boşanma, evlilik müessesesinden beklentilerini karşılayamayan tarafların kanunun yollarına başvurarak evliliğin sonlandırması durumudur. Başka bir ifadeyle boşanma, hukuki olarak evliliğin sona erdirilmesidir. Boşanmanın birçok sebebi bulunmaktadır. Bunlar arasında tarafların evlilikten kaynaklanan beklentilerinin gerçekleşmemesi, sevgi ve saygının azalması, iletişim problemleri, kültürel uyuşmazlıklar, kötü alışkanlıklar, maddi konularda yaşanan anlaşmazlıklar ve evliliğin taraflara getirdiği sadakat yükümlülüğüne aykırılık gibi sebepler bulunmaktadır. 4721 Sayılı Türk Medeni Kanununa göre eşlerin boşanması ancak bir mahkeme kararıyla mümkün olmaktadır. Ayrıca kanunda sayılan sebepler dışında bir sebebe dayanarak eşlerin boşanması mümkün olmamaktadır. Bu bağlamda boşanma davası, anlaşmalı boşanma davası ve çekişmeli boşanma davası olmak üzere iki şekilde açılmaktadır. Anlaşmalı boşanma davası, her iki tarafın boşanmanın tüm sonuçları hakkında anlaşarak evlilik birliğini sonlandırmasıdır. Çekişmeli boşanma davası ise, taraflar arasında boşanmada hangi tarafın kusurlu olduğu, maddi ve manevi tazminat, nafaka, velayet ve mal paylaşımı gibi hususlarda belli bir çekişmenin meydana geldiği bir dava türü olmaktadır.

Çekişmeli boşanma davasında davacı taraf, evlilik birliği içerisinde meydana gelen maddi olayları, boşanma talebi ile kendi haklılığını beyan ederek düzenlendiği dava dilekçesiyle mahkemeye başvurmaktadır.  Ancak iddia edilen maddi olayların bir kısmı veya tamamı, evlilik birliği içinde affedilmiş olabilmektedir. Bu durumda davalı taraf, davacının bahse konu olaylar açısından kendisini affettiği yönünde savunma yapması gerekmektedir. Zira mahkeme tarafından yapılan kusur tespitinde, davanın kabulü, tazminat, nafaka, velayet ve mal paylaşımı gibi konuların dikkate alınacak olduğu göz önünde bulundurulduğunda, davalının savunma yapmaması aleyhine sonuçlar meydana getirecektir. Ayrıca evlilik birliğinin temelinden sarsılması sebebine dair boşanma davasında, ileri sürülen vakıaların davacı eşin birtakım eylem ve tutumlar göstermesi nedeni ile davalı eşini affettiği veya dava konusu olayları hoş görüyle karşıladığı ve netice itibariyle evlilik birliğinin temelinden sarsılması koşulunun bulunmadığı yönündeki savunmanın kabul edilebilmesi için: affeden tarafın, affetmeye ilişkin kayıtsız şartsız bir irade beyanının bulunması veyahut affetmeyi gösteren fiili tutum ve eylemlerin olması,  yaniyaşanan olayı affettiğini beyanda bulunması, hoşgörü ile karşıladığını belirten davranışlar sergilemesi, aynı evde birlikte kalmaya devam etmesi ve vuku bulan olaylara rağmen evlilik birliğini devam ettirmesi gibi durumlar olmalıdır.Bununla birliktedavalı tarafın, davacı tarafın kendisini affettiği iddiasında bulunması ve aynı zamanda affetme sayılabilecek bu eylem ve tutumları ispat etmesi gerekmektedir. Yargıtay’ın bu hususta vermiş olduğu kararı inceleyecek olursak;

Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 2022/7679 Esas ve 2022/10183 Karar sayılı ilamında,

Boşanma Ve Fer’ilerine Hükmedilmesi İstemi( Davalı-Davacı Erkeğin Davanın Açılmasından Kısa Bir Süre Önce Davacı-Davalı Kadına Gönderdiği Mesajlarda “Hatalarım Çok Evet Ne Desen Haklısın Çok Pişmanım Yaptıklarıma Aile Olarak Devam Edelim Bozmayalım Yuvamızı Söz Bundan Sonra Olmayacak Böyle Şeyler Seviyorum Seni…Özür Dilerim…” Yazdığı – Bu Mesajların Kadının Kusurlu Davranışlarının Affedildiği En Azından Hoşgörü ile Karşılandığını Gösterdiği/Affedilen ve Hoşgörü ile Karşılanan Davranışların Boşanma Davalarında Eşlere Kusur Olarak Yüklenemeyeceğinin Gözetilmesi Gerektiği )

Affedilen Ve Hoşgörü İle Karşılanan Davranışlar ( Affedilen ve Hoşgörü ile Karşılanan Davranışların Boşanma Davalarında Eşlere Kusur Olarak Yüklenemeyeceğinin Gözetilmesi Gerektiği – Mahkemece Kabul Edilen ve Gerçekleşen Davalı-Davacı Erkeğin Kusurlu Davranışlarına Göre Boşanmaya Sebep Olan Olaylarda Erkeğin Tam Kusurlu Olduğunun Kabulüyle Erkeğin Açtığı Karşı Davanın Reddine Karar Verilmesi Gerekirken Karşı Davanın Kabulüne Karar Verilmesinin Doğru Olmadığı ).

…Karşılıklı olarak açılan evlilik birliğinin temelinden sarsılması hukuki sebebine dayalı boşanma davalarının yapılan yargılaması sonunda, ilk derece mahkemesince erkeğin tam kusurlu olduğu gerekçesi ile karşı davanın reddine, asıl davanın kabulüyle tarafların boşanmalarına ve boşanmanın ferilerine hükmedilmiştir. Tarafların istinaf kanun yoluna başvurmaları üzerine bölge adliye mahkemesince, davalı-davacı erkeğin kusur tespiti ve karşı davanın reddine ilişkin istinaf taleplerinin kabulüyle erkeğin ağır, kadının az kusurlu olduğunun tespitine ve karşı davanın kabulüne, davacı-davalı kadının da nafaka ve tazminatların miktarına ilişkin istinaf taleplerinin kabulüne karar verilmiştir. Hüküm, taraflarca temyiz edilmiştir. Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuna uygun sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görülmemesine göre, davalı-davacı erkeğin tüm, davacı-davalı kadının aşağıdaki bentlerin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.

İlk derece mahkemesince, davalı-davacı erkeğin davanın açılmasından kısa bir süre önce davacı-davalı kadına gönderdiği mesajlarda “hatalarım çok evet ne desen haklısın, çok pişmanım yaptıklarıma, aile olarak devam edelim, bozmayalım yuvamızı, söz bundan sonra olmayacak böyle şeyler, seviyorum seni, düşündüm çok hatalarım var, haklısın özür dilerim …” yazdığı, bu mesajlar nedeniyle kadını affettiği belirtilerek erkek tarafından açılan karşı davanın reddine karar verilmiştir. Bölge adliye mahkemesince, davalı-davacı erkeğin bu mesajlarının barışma girişimi niteliğinde olduğu gerekçesi ile davanın kabulüne karar verilmiş ise de; dosya kapsamında bulunan mesaj kayıtlarında erkeğin pişman olduğu ve sevdiğini söylemesi, ve kadına … göndermesi, kadının kusurlu davranışlarının affedildiği, en azından hoşgörü ile karşılandığını göstermektedir. Affedilen ve hoşgörü ile karşılanan davranışlar boşanma davalarında eşlere kusur olarak yüklenemez. O halde, mahkemece kabul edilen ve gerçekleşen davalı-davacı erkeğin kusurlu davranışlarına göre, boşanmaya sebep olan olaylarda erkeğin tam kusurlu olduğunun kabulüyle erkeğin açtığı karşı davanın reddine karar verilmesi gerekirken karşı davanın kabulüne karar verilmesi doğru olmamış, bozmayı gerektirmiştir.” şeklinde karar verilmiştir.

Netice olarak; Yargıtay kararlarında da belirtildiği üzere, evlilik birliğinin temelinden sarsılması nedenine istinaden ikame edilen davalarda affa ve hoşgörüye dair eylemler eşlere kusur olarak yüklemeyeceğinden, yüklenmesi halinde davanın reddi ile sonuçlanmasına neden olmaktadır.

Av. Begüm GÜREL (LL.M) & Stj. Av. İpek MENGİLLİ

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Fill out this field
Fill out this field
Lütfen geçerli bir e-posta adresi girin.
You need to agree with the terms to proceed

Menü