“6 Şubat 2023 tarihi gece saat 04:17’de 11 ilimizde meydana gelen depremde hayatını kaybedenleri rahmetle anıyoruz.”

Genel tanımıyla asbest madeni, büyük oranda silisyum ile oksijen ve bunların yanında Ca, Mg, Fe, Na, H, gibi elementleri içeren lifsi yapıda bir madde olmaktadır. Başka bir ifadeyle asbest; beyaz toprak olarak da bilinen, ısıya, aşınmaya, kimyasal maddelere dayanıklı, yapısal özellikleri açısından esnek, lifli yapıda bir mineraldir. Ayrıca mineral içeriğini magnezyum silikat, kalsiyum-magnezyum silikat, demir-magnezyum silikat veyahut sodyum-demir silikat oluşturmaktadır. Bu şekilde oluşan asbest lifleri 3-3.5 mikron uzunluğunda, bir mikron kalınlığında olup; gözle görülmeyecek kadar küçüktür. Nitekim yerçekimi etkisiyle yere çökmemekle birlikte rüzgar, yağış, fırtına gibi meteorolojik olaylarla çok uzaklara taşınabilmektedir. Bu şekilde havaya saçılan asbest liflerinin solunması çeşitli hastalıklara neden olmaktadır.

Öte yandan bileşimindeki kimyasal bağlar ve lifsi yapılar asbesti güçlü bir ürün olmasını sağlayarak endüstride büyük bir yer edinmesine neden olmuş ve 20. yy. başlarından itibaren asbest otomotiv, tekstil, inşaat gibi farklı alanlarda yaygın olarak kullanılmıştır. Akabinde asbest kulanımı, 1960’larda işçilerde mezotelyoma ve akciğer kanseri gibi rahatsızlıklara sebep olması nedeniyle kısıtlanmaya ve yasaklanmaya başlanmıştır. Fakat kanuni düzenlemelere rağmen geçmiş yıllardaki yoğun kullanım neticesinde günümüzde gemi sökümü ve kentsel dönüşüm gibi alanlarda asbest maruziyeti söz konusu olmaktadır. Dünya Sağlık Örgütü’nün asbestin kesin kanser yapıcı madde olarak sınıflandırıldığına dikkat çekilen açıklamasında, “asbestin halk ve işçi sağlığı açısından bilinen en tehlikeli kimyasallardan biri olduğu” belirtilmiştir. Ayrıca dünya genelinde her beş dakikada bir kişinin asbest nedeniyle öldüğüne vurgu yapılarak, 31 Aralık 2010 tarihinden itibaren ülkemizde çıkarılması, işlenmesi, kullanılmasının yasak olduğu vurgulanarak, şu bilgilere yer verilmiştir; “Ancak bu tarihe kadar inşa edilen sayısız konut, okul, hastane, fabrika, devlet dairesi, askeri üs gibi yapılar ile pek çok endüstriyel üründe kullanılan binlerce ton asbest dolaşımına ve halen hayatımızın her anında yer almaya devam ediyor. Yasaklardan önce kullanılmasıyla hayatımıza girmiş olan asbestli yapı ve ürünlerin sökümü, yıkımı, tamiratı, bakımı, geri dönüşümü ve taşınması sırasında gerçekleşen kontrolsüz faaliyetler sonucunda işçilerin ve halkın asbeste maruz kaldığı bilinmektedir.” Bu bağlamda Türkiye’de kullanımı 2013’te tamamen yasaklanmış fakat öncesinde yapılan binalarda oldukça yaygın bir şekilde kullanıldığından yaşanan deprem ve yıkımlar sonrasında solunması ilerleyen dönemlerde sağlık için büyük bir tehdit oluşturmaktadır.

Özellikle ülkemiz topraklarının %10’luk kısmını asbestli kayaçlar oluşturmaktadır. Bu hususta yapılan araştırmalar neticesinde bu kayaçların bulunduğu kısımlarda 73 farklı noktada asbest rezervi tespit edilmiştir. Bu şekilde tespiti yapılan asbest rezervleri sistematik yapıya sahip olmamakla birlikte belirli bir süreklilik de göstermemektedir. Ayrıca ülkemizde halk arasında amyant, ak toprak, çorak toprak, göktoprak, çelpek toprak, geren toprağı ve kaya yünü gibi adlarla da bilinen asbest pek çok farklı amaçla kullanılmıştır. Hatta ısı yalıtımı özelliği nedeniyle Türkiye’deki en yaygın olarak evlerde izolasyon malzemesi olarak kullanılmıştır.

06.02.2023 tarihli Kahramanmaraş merkezli 7,7 ve 7,6 büyüklüğündeki iki depremin etkilediği 11 ilde göçük altında kalan vatandaşları kurtarma çalışmaları devam ederken, yıkılan binlerce bina görünmeyen tehlikeleri de beraberinde getirmiştir. Dolayısıyla kentsel dönüşüm ve bina yıkımlarında karşımıza çıkan asbest başta olmak üzere tehlikeli atık maddeler deprem bölgesindeki enkaz kaldırma aşamasında yaşanacak önemli sorunlardan biri olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu konuda Akciğer Kanseri Çevresel Koruma Ajansı ve Dünya Sağlık Örgütü, 1980’de asbestin akciğer kanserine kesin olarak yol açtığını açıklamıştır. Yine  asbest, Uluslararası Kanser Araştırmaları Ajansının sınıflamasına göre insanlar üzerinde kesin kanserojen sınıfında yer almaktadır. Dolayısıyla Yaşanan deprem felaketinin ardından binalar yıkıldığında sadece asbest değil, solunan havayı kirleten pek çok kimyasal ortama salınmaktadır. Hatta organik, inorganik tozlarla moloz ve hafriyatlardan ortama salınan kimyasalların tepkimeye girmesiyle birlikte toksik gazlar açığa çıkmaktadır.

Bu noktada önemle belirtmek gerekirse aslında çok da uzak olmayan bir tarihte 30 Ekim 2020 tarihinde İzmir`de yaşanan depremin ardından hasar almış binaların yıkımına başlandığına ve kentsel dönüşüm kapsamındaki binalarla birlikte yıllarca sürecek bir yıkım sürecinin yaşanacağına dikkat çekilerek, şu açıklamalarda bulunulmuştu; “Güncel mevzuat gereğince, yapılarda kullanılmış olan asbestin sökümü ve bertaraf edilmesi yasal bir zorunluluktur. İzmir`de kentsel dönüşüm nedeniyle yıkılmakta olan binalarda asbest var mı, yok mu sorusunun gündemde olduğu bir gerçektir. Belediyeler, yıkımı yapılacak bina için birkaç saatte verilen ‘asbest yoktur` raporları doğrultusunda asbest olmadığını savunurken, bina yıkımını gerçekleştiren müteahhitler için de asbest olmaması yıkım maliyetlerini aşağıya çekmek anlamına gelmektedir. Biliyoruz ki asbest yer kaplamalarında özellikle marley, duvar kaplamalarında, boya ve sıvalarda, kazan ve ısıtma sistemi izolasyonunda, elektrik izolasyonunda ve eternit olarak bilinen çatı kaplamalarında, çimento içinde kullanılmıştır. Bu konu üzerine yapılmış bilimsel araştırmalar ile yaşam alanımızda yer alan yapılardaki asbest varlığı sabittir.”

Ayrıca mevzuat hükümlerine göre; yapı elemanlarından alınacak numunelerin, yetkilendirilmiş laboratuvarlarda kontrol edilmesinden sonra “yıkım ruhsatı” verilmesi gerektiğine vurgu yapılan açıklamada; “Kentsel Dönüşümün bir felakete dönüşmemesi için, yıkım süresince ve yıkım atıklarının yüklenmesi ve taşınması sırasında asbest ve toz güvenliğinin sağlanmasına yönelik mevzuat hükümlerine ve TS 13633 Yapıların Tam ve Kısmi Yıkımı için Uygulama Kuralları Standardı, TS 13895 Asbest İçeren Malzemelerin Sökümü ve Asbest Bertaraf Yöntemleri Kılavuzu ve TS13883 Toz Bastırma Sistemleri Standardı gibi teknik standartlarına uyulmalıdır. Belediyeler “yıkım ruhsatı” vermeden önce, mevzuatın uygulanmasını sağlamak ve denetlemekle yükümlüdür. İl Çevre ve Şehircilik, Çalışma ve Sosyal Güvenlik ve Sağlık Müdürlükleri ve Belediyelerce yıkım ve atık yönetimi mevzuatlarının gerektirdiği koordinasyon sağlanmalı, çalışmalarının yürütüldüğü belirtilen ve halen yayınlanmayan Yıkım Yönetmeliği bütünsel değerlendirilmeli, denetimler artırılmalı; mevzuata uygun olmayan yıkımların ruhsatları iptal edilerek gerekli idari ve hukuki işlemler yapılmalıdır. Binaların kontrolsüz ve plansız yıkımı ile ortaya çıkacak asbest maruziyeti öncelikle belediyelerin daha sonra da ilgili bakanlıkların ortak sorumluluğundadır.” şeklinde uyarılarda da bulunulmuştur. Netice olarak, yaşanan deprem felaketinde yıkılan binlerce binanın hafriyatlarından yayılan asbestin, sağlık sorunlarına zemin hazırladığı açıkça anlaşılmaktadır. Bu nedenle bölgede bulunanların havada uçuşan asbestten korunması için en azından süzme gücü yüksek FFP2 ve FFP3 tipi maske kullanması ve enkazın sulama yaparak kaldırılması gerekmektedir. Son olarak tehlikeyi azaltmak adına enkazlar da bulunan asbest, içme suları ve dere yataklarına dökülmemelidir. Ayrıca enkaz döküm alanlarında, geçirimsiz zemin oluşturulmalı ve tehlikeli atıklar ayrıştırıldıktan sonra tepeler oluşturmayacak şekilde biriktirilmelidir.

Avukat Begüm GÜREL & Stajyer Avukat İpek MENGİLLİ

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Fill out this field
Fill out this field
Lütfen geçerli bir e-posta adresi girin.
You need to agree with the terms to proceed

Menü