Şiddet, etimolojik olarak Arapçadan dilimize geçmiş ve sertlik, sert, katı davranış, kaba kuvvet kullanım anlamına gelmektedir. Şiddetin her türlüsü her geçen gün daha da artarak, bir sosyal problem olarak varlığını sürdürmektedir. Şiddet konusunda en dezavantajlı gruplar kadın ve çocuklardır. Sosyal medyada sıklıkla gördüğümüz üzere özellikle kadınlar şiddet eyleminden en fazla etkilenen şiddetin en belirgin mağdurlarıdır. Türkiye’de yaşanan şiddet ve kadın cinayetlerini sıklıkla duyuyoruz. Kadına yönelik şiddetin öznesi genelde erkeklerdir. Eş, kadına uyguladığı şiddet ile kadını güçsüzleştirir, ikincileştirir ve kendisine bağımlı kılar. Erkek ve kadın arasında eşit olmayan güç ilişkileri, kadının toplumdaki konumu ve ataerkil yapı nedenleriyle kadınlara yönelik şiddet her geçen gün karşımıza çıkıyor. Namus adına işlenen cinayetler bu şiddet türünün en ölümcül ve görünür biçimlerinden biridir.

Her ne kadar bilim, sanat, hukuk gibi alanlarda ilerlemeler yaşansa da “şiddet” hala yerini koruyan “yıkıcı” bir olgudur. İlişkilerde kadının ya da erkeğin; eğitim düzeyleri, yaşadıkları yer, akademik kariyerleri, meslekleri fark etmeksizin şiddet ne yazık ki karşımıza çıkabiliyor. Şiddetin nedeni kişiden kişiye göre değişebiliyor. Kimi zaman alkol ve madde kullanımı, maddi sorunlar, eğitim eksiklikleri, kişisel bozukluklar, öfke problemi şiddete yol açmaktadır.  Kadınlar, dünyanın her yerinde birçok şiddet türüne maruz kalmaktadırlar. Son yıllarda şiddet sorunu gittikçe görünür kılınmaktadır. Şiddet, artan bir inceleme alanı olmuştur ve şiddeti önleyici ve müdahaleci politikalar geliştirilmesi amaçlanmaktadır. Başlıca şiddet türleri duygusal şiddet, fiziksel şiddet ve cinsel şiddettir. Kadına yönelik şiddet örnekleri olarak, dayak dahil aile içinde meydana gelen fiziksel, cinsel ve psikolojik şiddet, evlilikte tecavüz, zorla kısırlaştırma ve düşüğe zorlama sayılmıştır.

Duygusal şiddet uygulayan bir erkek eşinin ne hissettiğine ve nasıl davranması gerektiğine bile karar verir. Eşini sürekli eleştirir, küçük düşürür ve aşağılar. Zayıf yönlerini yüzüne vurarak eşini utandırır, güçlü yönlerini baskılar ve eşine başarısız olduğunu düşündürür. Eşini başkaları ile hatta eski ilişkileri ile kıyaslar. Eşinin başkalarıyla görüşmesini engelleyerek ailesi ve arkadaşlarından uzaklaştırarak yalnızlaştırır. Böylece yardım alması zorlaşır. Başkalarıyla birlikteyken nazik, anlayışlı biri gibi davranır ve kimsenin ona inanmamasını sağlar. Uyguladığı şiddeti inkâr eder. Aralarındaki sorunlar nedeniyle eşini suçlar. Eşini manipüle eder ve eşine olanların kendi suçu olduğunu düşündürür. Eşinin kendisinde şüphe etmesini, gittikçe bir konuma girmesini sağlar. Kıskançlık yapar. Eşi ayrılmak istediğinde ise, eşini tehdit eder veya eşine bundan sonra ona iyi davranacağının sözünü verir. Sonra geçici bir süreyle çok farklı ve çok iyi davranmaya başlar. Sözler verir, vaatlerde bulunur. Eşi geri döndüğünde ise bir süre sonra tekrar eski haline döner.  Fiziksel şiddet uygulayan kişi bu aşamadan önce mutlaka ilişkide duygusal şiddet uygulamaya başlamıştır. Duygusal şiddet aşamasında bu durumun farkına varıp kendince gerekli tedbirleri almak kişi için kurtarıcı olacaktır. Kadının rızası dışında yapılan her davranış ve zorlama da şiddettir. Kadın istemediği halde görevi olduğunu düşündürterek sevişmeye zorlamak, cinsel şiddettir. Evlilik ya da sevgililik durumu bu durumu normalleştirmeyecektir.

Birçok evlilik kadının şiddet görmesine rağmen devam etmektedir. Birçok kadın eşini sevmesi ve günün birinde düzeleceğini hayal etmesi sebebiyle eşini bırakamayacağını düşünmektedir. Eşi alkol veya madde kullanan kadınlar, bağımlılığı tedavi edilirse şiddetin ortadan kalkacağına inanmaktadırlar.

Eşlerine olan derin bağımlılıkları, eşlerinin başkasının etkisi altında kaldıkları inançları ve eşlerinin düzelmesi umutları ile de şiddete katlanmaktadırlar. Kadınların eşleri olmadan hayata devam edemeyeceklerini, geçinemeyeceklerini düşünmeleri de eşlerine bağımlılıklarındaki en büyük sebeplerden biridir. Diğer insanların alkole, uyuşturucu maddelere, kumara bağımlı olabildikleri gibi eşler de ilişkilerinde partnerlerine bağımlı olabiliyorlar. Bu kişiler, ilişkilerini hayatlarının merkezleri haline getirerek ailelerinden, arkadaşlarından, hobilerinden uzaklaşmaktadırlar. İlişki içerisinde ihmal, şiddet, istismar olsa bile ilişkilerinin içinden çıkamamaktadırlar. Bu sağlıksız bir ilişkinin kendilerine acı verdiğini fark edememekte, fark etseler bile ayrılamamaktadırlar. Eşleri olmadan yaşayamayacaklarını düşünmektedirler ve evlilik boyunca eşlerine karşı sınırsız fedakarlıklar yapar. Kendi işini, sağlığını, yaşamını umursamadan eşini hayatının merkezine koyar. Bağımlı olan eşler, ilişkilerinde yaşadıkları büyük sorunları gizleme eğilimindedirler. Hatta başka insanlara bunları belli etmemek için aile ve arkadaşlarından uzaklaşıp, kendileri yalnızlaştırırlar. Uzun bir süre fiziksel ve duygusal olarak kontrol altına alınmış ve sindirilmiş bir kadın eşine ihtiyaç duyduğunu ve ondan kopamayacağını düşünebilir. Bu bağımlılığın derecesi giderek artmaktadır.

Özellikle çocukları olan ve ekonomik olarak eşine bağlı bir kadın eşinden ayrılmaktan korkmaktadır. Çocuklarını babasız büyütmek istememeleri sebebiyle şiddete katlanmaktadırlar. Ancak; ailesi içinde şiddet uygulandığına tanıklık eden bir çocuğun da ileride kendi eşine şiddet uygulaması çok olası bir durumdur. Şiddete eğilimli bir kişide onu şiddet eğilimli davranışa götüren en önemli etkenler, “yetersiz ana-baba, çocuk-aile ilişkisi, yetersiz aile şefkati ve nesilden nesile aktarılan şiddet içeren davranış biçimleri şeklinde sıralanabilir.  Şiddete yol açan bu tür sorunlar tedavi edilmezse şiddet hızla artmaya devam edecektir.

Kadının korkup ses çıkarmaması ve yakınlarına yaşadıklarını anlatmaması da şiddeti arttırmaktadır. Erkek, şiddet ile onları yalnızlaştırır. Şiddet gören kadın kendi güvenliği ve çocuklarının güvenliği için sessiz kalmayı tercih eder. Sürekli olarak şiddet gören kadınlar kendisine saygısını yitirmektedir. Kendisine, “sen beceriksizsin, çirkinsin, kötü bir annesin” gibi hakaretlerde bulunması ile bu sıfatları benimsemeye başlamakta ve kendisine kötü davranılmasını hak ettiğine inanmaktadırlar. Hatta birçok kadın kendisini suçlamakta ve sorumluluk almaya çalışmaktadır. “Dayak yedim ama bende onu bayağı zorladım, daha iyi konuşmalıydım” gibi. Şiddet gören kadın artık şiddet görmeyi normal olarak görmekte ve erkeğin istediği şekilde davranmaya özen göstermektedir.

Bu şekilde sağlıksız ilişki yaşayan eşler, bu durumun adını ise “sevgi” koyuyorlar. Eşlerinin sevdiği için kıskandığını, kıskandığı için şiddet uyguladığına inanmaktadırlar.  Oysa gerçek sevgi hem birleşmeyi hem bağımsız bir birey olduğunu fark etmeyi içerir. Gerçek bir sevgi duyan eş,  zarar gördüklerini anladığında ilişkiyi bitirmeleri gerektiğini ve terk edildiğinde ayrılığı kabullenmeyi de bilmelidir. Zarar gördüklerini anladığı halde ilişkiyi yaşamaya devam etmek bağımlılıktan başka bir şey değildir.

Av. Begüm GÜREL ve Hukuk Fakültesi Öğrencisi Yağmur ÇALIŞKAN

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Fill out this field
Fill out this field
Lütfen geçerli bir e-posta adresi girin.
You need to agree with the terms to proceed

Menü