1. Genel Olarak

Suçu bildirmeme suçu, Türk Ceza Kanunu’nun özel hükümleri içerisinde “Adliyeye Karşı Suçlar” başlığı altında düzenlenmiştir. Bu başlık altında ceza adaletinin gerçekleşmesini engellemeye yönelik fiiller yaptırıma bağlanmıştır. Adliyeye karşı suçlar da kendi içinde bir tasnife tabi tutulacak olursa suçu bildirmeme suçu bir bakımdan suçlunun yargılanmaktan veya infazdan kaçmasını önlemek amacıyla ihdas edilen suçlar kapsamına girecektir. Bu suçla korunmaya çalışılan hukuki değer adliyenin faaliyetini ve fonksiyonunu yerine getirmesindeki topluma ait yarardır.[1] Zira adliyenin fonksiyonunu yerine getirebilmesi için öncelikle suçu bilmesi gerekir.

Suçu bildirmeme suçu, temel ve özgü suç halleri ile birlikte kanunda üç madde halinde düzenlenmiştir:

– Herhangi bir kimse tarafından işlenebilecek suçun basit şekli (TCK md.278)

– Kamu görevlisinin suçu bildirmemesi (TCK md.279)

– Sağlık mesleği mensuplarının suçu bildirmemesi (TCK md.280)

Suçun basit hali Kanun’da şu şekilde düzenlenmiştir:

Suçu bildirmeme

Madde 278

(İptal: Anayasa Mahkemesinin 30/6/2011 tarihli ve E.:2010/52, K.:2011/113 sayılı Kararı ile.;

Değişik: 2/7/2012-6352/91 md.)

(1) İşlenmekte olan bir suçu yetkili makamlara bildirmeyen kişi, bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(2) İşlenmiş olmakla birlikte, sebebiyet verdiği neticelerin sınırlandırılması halen mümkün bulunan bir suçu yetkili makamlara bildirmeyen kişi, yukarıdaki fıkra hükmüne göre cezalandırılır.

(3) Mağdurun onbeş yaşını bitirmemiş bir çocuk, bedensel veya ruhsal bakımdan engelli olan ya da hamileliği nedeniyle kendisini savunamayacak durumda bulunan kimse olması halinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza, yarı oranında artırılır.

(4) Tanıklıktan çekinebilecek olan kişiler bakımından cezaya hükmolunmaz. Ancak, suçu önleme yükümlülüğünün varlığı dolayısıyla ceza sorumluluğuna ilişkin hükümler saklıdır.

Buradan da anlaşılacağı üzere; kanunla kişilere bir ihbar yükümlülüğü getirilmiştir. Bu ihbar yükümlülüğünün işlevi; bir yandan suçun işlenmesinin önlenmesi iken, diğer yandan da failin/faillerin yakalanması ve cezalandırılmasıdır. Bununla birlikte mağduru ve zarar göreni koruma amaçları da mevcuttur. 765 sayılı kanunda düzenlemesi bulunmamaktadır. 5237 sayılı kanunla ilk defa düzenlenmiştir. Ancak işlenmekte olan bir suça tepki göstermek esasen ceza yaptırımı olmasa dahi ahlaki bir ödevdir.[2]

Bu yazımızda suçu bildirmeme suçunun (TCK 278); unsurları, özel görünüş şekilleri, yaptırımı ve yargılamaya ilişkin özellikleri ile bu başlıklar altında doktrinde konuya ilişkin mevcut bazı tartışmalar izaha çalışılacaktır.

2. Suçun Unsurları

A. Fail

Suçun ‘fail’ unsuru bakımından; suçu bildirmeme suçunun faili herkes olabilir. Suçun faili olabilecek kişiler bakımından herhangi bir özellik aranmamıştır. Bununla birlikte suçun failinin kamu görevlisi ve sağlık personeli olması halleri madde 279 ve 280’de özel olarak düzenlenmiştir.

İhbarı gerektiren suçun mağdurlarının, suçu bildirmeme suçunun failleri olup olamayacağı maddede açıkça düzenlenmemiştir. İlk bakışta bu bir eksiklik gibi görünse ve doktrinde farklı görüşler kabul edilmiş olsa da bizim de kabul ettiğimiz bir görüşe göre burada bu kişilerin suçu bildirmeme suçu bakımından fail olamayacaklarıdır. Zira aksini kabul edecek olursak; korunmak istenen kişinin cezalandırılması gibi kanun koyucunun istemeyeceği bir sonuç ortaya çıkacaktır.[3] Bununla birlikte: ‘Failin suçu engelleme konusunda hukuksal bir yükümlülüğü varsa, suçu bildirmeme suçu nedeniyle değil, işlenmesini bilerek önlemediği suçu ihmali hareketle işlemekten sorumlu tutulur.’[4] Burada garantörsel suçlar ve garantörlük kavramları devreye girecektir. Garantörlük; belli bir icrai davranışta bulunma konusunda hukuki yükümlülüğe denir. Başka bir deyişle garantörlüğü; kanuni tanıma uygun olan olayı önlemeye yönelik icrai davranışta bulunma yükümlülüğü olarak da ifade edebiliriz.

Ceza Hukuku Bakımından Garantörlük;

– Neticeli suçlar için kanuni tanımda yer alan sonucun önlenmesine yönelik,

– Sırf hareket suçlarında ise kanuni tanıma uygun olan olayın önlenmesine ilişkindir.’[5]

Fail olma bakımından bir diğer tartışma da ihbara konu suçu işleyen kişinin ve yakınlarının da suçu bildirmeme suçunun faili olup olamayacağına ilişkindir. Genel kabul; işlenmekte olan veya işlenmiş olmakla birlikte neticesinin sınırlandırılmasına olanak bulunan suçun faili veya suç ortağı bu suçun faili olamayacağı yönündedir.[6] Zira aksi halde kanunun lafzında ‘işlediği’ şeklinde bir ibarenin bulunması gerekirdi. Lafzi yorumun yanında mantıksal bir yorum yapıldığında da kişinin işlediği ya da işlemekte olduğu bir suçu bildirmesini istemek çok da mantıklı bir istek olmayacaktır. Ancak ihbara konu olan suçun failinin yakınları bakımından bu kadar kesin bir kanaate varmamız mümkün değildir. Zira suçu bildirmeme suçunun kanundaki lafzından, işlenmekte olan veya işlenmiş olmakla birlikte, sebebiyet verdiği neticelerin sınırlandırılması halen mümkün bulunan fiilin failinin yakınları bakımından işlenemeyeceğine ilişkin herhangi bir sonuç çıkmamaktadır. Ancak hiç kimsenin kendisini veya yakınlarını suçlayıcı beyanda bulunmaya zorlanamayacağına ilişkin Any. m. 38/5 ( Nemo Tenetur İlkesi) bağlamında konu ele alındığında bunun aksi yönünde görüşlerin de haksız olmadığı söylenebilir. Türk Ceza Kanununun 278-280 maddelerinde korunan hukuku değer ve amaç yalnızca failin yakalanması ve cezalandırılması değil aynı zamanda suç işlenmesini önlemek ve adli menfaati de sağlamaktır.

Katıldığımız görüşe göre; ihbara konu olan suçun failinin yakınları da bu suçun faili olabilecektir. Zira burada doğrudan failin bildirilmesine değil, suçun bildirilmesine ilişkin bir düzenleme bulunmaktadır. Ayrıca kanunun lafzı yorumlandığında ve korunmak istenen değerle amaca bakıldığında ihbara konu olan suçun failinin yakınlarının bu suçun faili olamayacağına ilişkin herhangi bir sonuç ortaya çıkmayacaktır. Şu anki düzenlemede buna ilişkin bir engel bulunmamakla birlikte aksi görüşte olan ve Any. 38/5’e aykırılık olduğunu savunanların iptal isteminde bulunmasına da bir mani yoktur.[7]

Yargıtay kararlarında ise bu durum katıldığımız görüşün aksine: ‘Hiç kimsenin kendisini veya yakınlarını suçlayıcı beyanda bulunmaya zorlanamayacağına ilişkin Anayasa’nın 38/5. maddesindeki düzenleme karşısında atılı suçu bildirmeme suçundan sorumlu tutulamayacak olan sanık B. A.’ün beraati yerine mahkûmiyetine karar verilmesi’ bozma nedeni olarak görülmüştür. (YARGITAY 5. CEZA DAİRESİ 2010/10706 E. 2011/2656 K. Karar Tarihi: 04.04.2011)

B. Mağdur

Bu suç bakımından mağdur, toplumu oluşturan herkestir.

C. Suçun Konusu

Suçun konusunu, suç teşkil eden ve bildirime konu olan vakıa her ne ise o oluşturacaktır. Ayrıca suçu bildirmeme suçunda bildirime konu olan vakıa haliyle ‘suç’ olarak kanunda düzenlenmiş olmalıdır. Örneğin; kabahat olarak düzenlenmiş bir vakıanın bildirilmemesi suçun konusunu oluşturmayacaktır.

D. Fiil

Fiil ‘bildirmeme’ fiilidir. İki şekilde ortaya çıkabilmektedir. Şu seçimlik hareketlerden herhangi birisinin yapılmasıyla suç meydana gelir:

– İşlenmekte olan suçun bildirilmemesi ve

– İşlenmiş olmakla birlikte, sebebiyet verdiği neticelerin sınırlandırılması halen mümkün bulunan bir suçu bildirmeme şeklindedir.[8] İşlenmekte olan suç deyimi, suçun en azından teşebbüs aşamasına gelmesini ifade eder. Suçun teşebbüs aşamasına gelmesi, icra hareketlerine başlandığı anlamına geldiğinden, artık bu aşamadan sonra bildirim yükümlülüğü başlar.

Suçun hareket ögesini; ‘bildirmemek’ biçimindeki ihmali davranış oluşturmaktadır.

E. Manevi Unsur

Suç yalnız kasten işlenebilir. Failin suçun işlenmekte olduğunu veya işlenmiş olmakla birlikte, neticelerin sınırlandırılması halen mümkün bulunduğunu bilmesi gerekir. Bilmesine rağmen bildirmemesi durumunda suç oluşacaktır. Genel kast yeterli olup, özel kast bu suç bakımından aranmamaktadır.

3. Özel Görünüş Şekilleri

A. Teşebbüs

Madde ihmali bir suçu düzenlemiştir. İhmali suçlara teşebbüse ilişkin doktrinde farklı görüşler bulunsa da bizim de katıldığımız görüşe göre; ihmali suçlara teşebbüs mümkün olmayacaktır.[9]

B. İçtima

Bu suç; tehlikede bulunan kişiye yardım etmeme suçuna (TCK m. 98/2) göre özel norm niteliğindedir ve öncelikle uygulanır.

Ancak faile ilişkin bölümde de anlatılmış olduğu üzere fail, neticeyi önleme konusunda hukuksal yükümlülük altında ise (garantör), fail suçu bildirmeme suçundan değil, ön suçtan dolayı cezalandırılır. “Örneğin işlenmekte olan kasten yaralama suçunun mağduru failin eşi ise, fail garantör konumunda olduğu için, suçu bildirmemekten dolayı değil, duruma göre tamamlanmış veya teşebbüs aşamasında kalmış kasten yaralama suçundan dolayı cezalandırılır.”[10]

C. İştirak

Birden fazla kişi bildirim yükümlülüğü altında ise, bunlar birbirlerinin suçuna iştirak etmiş olmazlar. Azmettirme ve yardım bakımından ise iştirake ilişkin genel kurallar burada da uygulama alanı bulur. Bildirim yükümlülüğü altında bulunan kişinin bildirimde bulunmasını engelleyen kişi TCK m. 278 uyarınca değil, bildirim yükümlülüğüne konu olan suça iştirakten dolayı cezalandırılır.[11]

4. Yaptırım ve Kovuşturma Usulü

Bu suçu işleyen kişiler bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Bununla birlikte mağdurun; onbeş yaşını bitirmemiş bir çocuk, bedensel veya ruhsal bakımdan engelli olan ya da hamileliği nedeniyle kendisini savunamayacak durumda bulunan kimse olması halinde, suçun nitelikli hali olarak verilecek ceza, yarı oranında artırılır.

Şikâyete tabi suçlardan değildir. Savcılık tarafından resen soruşturulur, bu suçlara dair herhangi bir şikâyet süresi de yoktur. Suçu bildirmeme suçu için yapılan yargılamalarda olağan dava zamanaşımı süresi 8 yıldır. Suç, bu zamanaşımı süreleri içerisinde her zaman soruşturulabilir, bu zamanaşımı süreleri geçtikten sonra soruşturma yapılamaz.[12]

Suçu bildirmeme suçu nedeniyle yapılan yargılamalar asliye ceza mahkemesinde görülür.

5. Sonuç

Suçu bildirmeme suçu hukukumuza 5237 sayılı TCK ile girmiştir. Ancak kanunla yaptırıma bağlanmamış olsaydı da, işlenmekte olan bir suça müdahale etmek ahlaki bir ödev olarak her zaman karşımıza çıkacaktır. Bu suçla da yaptırım altına alındığı üzere; adliyenin fonksiyonunu yerine getirebilmesi ve toplumun her bireyinin menfaatinin ve huzur ve sükununun korunabilmesi için her vatandaş üzerine düşen görevi yerine getirmekle mükelleftir. Aksi halde yaptırımla karşılaşılabilmesi kaçınılmazdır.

.

Av. Begüm GÜREL (L.L.M)

.

————————————–

[1] KOCA, Mahmut &ÜZÜLMEZ, İlhan (2016) Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, 3. Baskı, Ankara, Adalet Yayınevi, s.943

[2] YAŞAR, Osman & GÖKCAN, H. TAHSİN & ARTUÇ, Mustafa (2010), Yorumlu Uygulamalı Ceza Kanunu, 1. Baskı, Ankara, Adalet Yayınevi, 6. Cilt, s.8011

[3] YAŞAR, Osman & GÖKCAN, H. TAHSİN & ARTUÇ, Mustafa (2010), Yorumlu Uygulamalı Ceza Kanunu, 1. Baskı, Ankara, Adalet Yayınevi, 6. Cilt, s.8012

[4] DOĞAN, Baran s.e.t. 05.08.2019

[5] s.e.t. 05.08.2019

[6] ERDEM, M. Ruhan < http://tbbdergisi.barobirlik.org.tr/m2009-80-478 > s.et. 05.08.2019

[7] YAŞAR, Osman & GÖKCAN, H. TAHSİN & ARTUÇ, Mustafa (2010), Yorumlu Uygulamalı Ceza Kanunu, 1. Baskı, Ankara, Adalet Yayınevi, 6. Cilt, s.8013

[8] DOĞAN, Baran

[9] KOCA, Mahmut &ÜZÜLMEZ, İlhan (2016) Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, 3. Baskı, Ankara, Adalet Yayınevi, s.943

[10] ERDEM, M. Ruhan < http://tbbdergisi.barobirlik.org.tr/m2009-80-478 > s.et. 05.08.2019

[11]ERDEM, M. Ruhan < http://tbbdergisi.barobirlik.org.tr/m2009-80-478 > s.et. 05.08.2019

[12] DOĞAN, Baran s.e.t. 05.08.2019

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Fill out this field
Fill out this field
Lütfen geçerli bir e-posta adresi girin.
You need to agree with the terms to proceed

Menü